KELİME ANLAMLARI
Arapça Okunuş Türkçe Okunuş Kelime Meali Kökü
أَوْ ev yahut  
كَالَّذِي kālleƶī şu kimse gibi ki  
مَرَّ merra uğramıştı م ر ر
عَلَىٰ ǎlā  
قَرْيَةٍ ḳaryetin bir kasabaya ق ر ي
وَهِيَ ve hiye o kimse  
خَاوِيَةٌ ḣāviyetun duvarları yığılmış خ و ي
عَلَىٰ ǎlā üstüne  
عُرُوشِهَا ǔrūşihā çatıları ع ر ش
قَالَ ḳāle dedi ki ق و ل
أَنَّىٰ ennā nasıl ا ن ي
يُحْيِي yuHyī diriltecek ح ي ي
هَٰذِهِ hāƶihi bunu  
اللَّهُ llahu Allah  
بَعْدَ beǎ’de sonra ب ع د
مَوْتِهَا mevtihā öldükten م و ت
فَأَمَاتَهُ feemātehu kendisini öldürüp م و ت
اللَّهُ llahu Allah da  
مِائَةَ miAete yüz م ا ي
عَامٍ ǎāmin sene ع و م
ثُمَّ ṧumme sonra  
بَعَثَهُ beǎṧehu diriltti ب ع ث
قَالَ ḳāle dedi ق و ل
كَمْ kem ne kadar  
لَبِثْتَ lebiṧte kaldın ل ب ث
قَالَ ḳāle dedi ق و ل
لَبِثْتُ lebiṧtu kaldım ل ب ث
يَوْمًا yevmen bir gün ي و م
أَوْ ev ya da  
بَعْضَ beǎ’De birazı kadar ب ع ض
يَوْمٍ yevmin bir günün ي و م
قَالَ ḳāle Allah dedi ق و ل
بَلْ bel bilakis  
لَبِثْتَ lebiṧte kaldın ل ب ث
مِائَةَ miAete yüz م ا ي
عَامٍ ǎāmin yıl ع و م
فَانْظُرْ fenZur bak ن ظ ر
إِلَىٰ ilā  
طَعَامِكَ Taǎāmike yiyeceğine ط ع م
وَشَرَابِكَ ve şerābike ve içeceğine ش ر ب
لَمْ lem  
يَتَسَنَّهْ yetesenneh bozulmamış س ن ه
وَانْظُرْ venZur ve bak ن ظ ر
إِلَىٰ ilā  
حِمَارِكَ Himārike eşeğine ح م ر
وَلِنَجْعَلَكَ velinec’ǎleke seni kılalım diye ج ع ل
ايَةً āyeten bir ibret ا ي ي
لِلنَّاسِ linnāsi insanlar için ن و س
وَانْظُرْ venZur ve bak ن ظ ر
إِلَى ilā  
الْعِظَامِ l-ǐZāmi kemiklere ع ظ م
كَيْفَ keyfe nasıl ك ي ف
نُنْشِزُهَا nunşizuhā onları birbiri üstüne koyuyor ن ش ز
ثُمَّ ṧumme sonra  
نَكْسُوهَا neksūhā onlara giydiriyoruz ك س و
لَحْمًا leHmen et ل ح م
فَلَمَّا felemmā bu işler  
تَبَيَّنَ tebeyyene açıkça belli olunca ب ي ن
لَهُ lehu ona  
قَالَ ḳāle dedi ki ق و ل
أَعْلَمُ eǎ’lemu biliyorum ki ع ل م
أَنَّ enne şüphesiz  
اللَّهَ llahe Allah  
عَلَىٰ ǎlā  
كُلِّ kulli her ك ل ل
شَيْءٍ şeyin şeye ش ي ا
قَدِيرٌ ḳadīrun kadirdir ق د ر
TÜRKÇE OKUNUŞ
259. ev kelleẕî merra `alâ ḳaryetiv vehiye ḫâviyetün `alâ `urûşihâ. ḳâle ennâ yuḥyî hâẕihi-llâhü ba`de mevtihâ. feemâtehü-llâhü miete `âmin ŝümme be`aŝeh. ḳâle kem lebiŝt. ḳâle lebiŝtü yevmen ev ba`ḍa yevm. ḳâle bel lebiŝte miete `âmin fenżur ilâ ṭa`âmike veşerâbike lem yetesenneh. venżur ilâ ḥimârike velinec`aleke âyetel linnâsi venżur ile-l`iżâmi keyfe nünşizühâ ŝümme neksûhâ laḥmâ. felemmâ tebeyyene lehû ḳâle a`lemü enne-llâhe `alâ külli şey'in ḳadîr.
DİYANET VAKFI
259. Yahut görmedin mi o kimseyi ki, evlerinin duvarları çatıları üzerine çökmüş (alt üst olmuş) bir kasabaya uğradı; "Ölümünden sonra Allah bunları nasıl diriltir acaba!" dedi. Bunun üzerine Allah onu öldürüp yüz sene bıraktı; sonra tekrar diriltti. Ne kadar kaldın? dedi. "Bir gün yahut daha az" dedi. Allah ona: Hayır, yüz sene kaldın. Yiyeceğine ve içeceğine bak, henüz bozulmamıştır. Eşeğine de bak. Seni insanlara bir ibret kılalım diye (yüz sene ölü tuttuk, sonra tekrar dirilttik). Şimdi sen kemiklere bak, onları nasıl düzenliyor, sonra ona nasıl et giydiriyoruz, dedi. Durum kendisince anlaşılınca: Şimdi iyice biliyorum ki, Allah her şeye kadirdir, dedi.
DİYANET İŞLERİ
259. Yahut altı üstüne gelmiş bir kasabaya uğrayan kimseyi görmedin mi? "Allah burayı ölümünden sonra acaba nasıl diriltecek?" dedi. Bunun üzerine Allah onu yüz yıl ölü bıraktı, sonra diriltti, "Ne kadar kaldın?" dedi, "Bir gün veya bir günden az kaldım" dedi, "Hayır yüz yıl kaldın, yiyeceğine içeceğine bak, bozulmamış; eşeğine bak ve hem seni insanlar için bir ibret kılacağız, kemiklere bak, onları nasıl birleştirip, sonra onlara et giydiriyoruz" dedi; bu ona apaçık belli olunca, "Artık Allah'ın her şeye Kadir olduğuna inanmış bulunuyorum" dedi.
ELMALILI HAMDI YAZIR
259. Yahut o kimse gibisini (görmedin mi) ki, bir şehre uğramıştı, altı üstüne gelmiş, ıpıssız yatıyordu. "Bunu bu ölümünden sonra Allah, nerden diriltecek?" dedi. Bunun üzerine Allah onu yüz sene öldürdü, sonra diriltti, "Ne kadar kaldın?" diye sordu. Oda: "Bir gün, yahut bir günden eksik kaldım." dedi. Allah buyurdu ki: "Hayır, yüz sene kaldın, öyle iken bak yiyeceğine, içeceğine henüz bozulmamış, hele eşeğine bak, hem bunlar, seni insanlara karşı kudretimizin bir işareti kılalım diyedir. Hele o kemiklere bak, onları nasıl birbirinin üzerine kaldırıyoruz? Sonra onlara nasıl et giydiriyoruz?" Böylece gerçek ona açıkça belli olunca: "Şimdi biliyorum ki, Allah her şeye kadirdir." dedi.
ABDULBAKİ GÖLPINARLI
259. Bir de hani yapıları çökmüş, çatıları döşemelerinin üstüne yıkılmış şehre uğrayan, Allah bu şehri, ölümünden sonra nasıl diriltecek ki demişti. Allah, onu tam yüz yıl ölü bir halde bırakmış, sonra diriltmişti de demişti ki: Ne kadar yattın? O da bir gün, yahut günün birkaç saati kadar bir müddet demişti. Allah, tam yüz yıl yata kaldın. Yiyeceğine, içeceğine bak, henüz bozulmamış bile. Eşeğine de bak; bu iş seni, insanlara bir delil göstermek maksadıyla oldu; eşeğin kemiklerini nasıl birleştiriyor, sonra onlara nasıl et giydiriyoruz, hele dikkat et demişti. Bu, ona apaçık belli olunca dedi ki: Bilirim, şüphe yok ki Allah'ın her şeye gücü yeter.
ALİ BULAÇ
259. Ya da altı üstüne gelmiş, ıssız duran bir şehre uğrayan gibisini (görmedin mi?) Demişti ki: "Allah, burasını ölümünden sonra nasıl diriltecekmiş?" Bunun üzerine Allah, onu yüz yıl ölü bıraktı, sonra onu diriltti. (Ve ona) Dedi ki: "Ne kadar kaldın?" O: "Bir gün veya bir günden az kaldım" dedi. (Allah ona:) "Hayır, yüz yıl kaldın, böyleyken yiyeceğine ve içeceğine bak, henüz bozulmamış; eşeğine de bir bak; (bunu yapmamız) seni insanlara ibret-belgesi kılmamız içindir. Kemiklere de bir bak nasıl biraraya getiriyoruz, sonra da onlara et giydiriyoruz?" dedi. O, kendisine (bunlar) apaçık belli olduktan sonra dedi ki: "(Artık şimdi) Biliyorum ki gerçekten Allah, herşeye güç yetirendir."
SÜLEYMAN ATEŞ
259. Yahut şu kimse gibisini (görmedin mi) ki, duvarları, çatıları üstüne yığılmış (alt üst olmuş) ıssız bir kasabaya uğramıştı; "Allah, bunu böyle öldükten sonra nasıl diriltecek?" demişti. Allah da kendisini yüz sene öldürüp sonra diriltti. "Ne kadar kaldın?" dedi. "Bir gün, ya da bir günün birazı kadar kaldım" dedi. (Allah) "Hayır, dedi, yüz yıl kaldın. Yiyecek ve içeceğine bak, bozulmamış. Eşeğine bak, seni insanlar için bir ibret kılalım diye (böyle yaptık). Kemiklere bak, nasıl onları birbiri üstüne koyuyor, sonra onlara et giydiriyoruz!" Bu işler ona açıkça belli olunca: "Allah'ın herşeye kadir olduğunu biliyorum." dedi.
GÜLTEKİN ONAN
259. Ya da altı üstüne gelmiş, ıssız duran bir şehre uğrayan gibisini (görmedin mi?) Demişti ki: "Tanrı burasını ölümünden sonra nasıl diriltecekmiş?" Bunun üzerine Tanrı onu yüz yıl ölü bıraktı, sonra onu diriltti. (Ve ona) Dedi ki: "Ne kadar kaldın?" O: "Bir gün veya bir günden az kaldım" dedi. (Tanrı ona) "Hayır, yüz yıl kaldın, böyleyken yiyeceğine ve içeceğine bak, henüz bozulmamış; eşeğine de bir bak; (bunu yapmamız) seni insanlara bir ayet kılmamız içindir. Kemiklere de bir bak nasıl bir araya getiriyoruz, sonra da onlara et giydiriyoruz?" dedi. O, kendisine (bunlar) apaçık belli olduktan sonra dedi ki: "(Artık şimdi) Biliyorum ki gerçekten Tanrı her şeye güç yetirendir.
SUAT YILDIRIM
259. Yahut şu kimsenin hali gibi ki o bir şehre uğramıştı. Şehrin altı üstüne gelmiş, ıpıssız yatıyordu. “Allah burayı bu ölümünden sonra nasıl diriltecek?” dedi. Bunun üzerine Allah onu yüz yıl boyunca öldürüp sonra diriltti. “Ölü vaziyette ne kadar kaldın?” diye sorunca o: “Bir gün veya daha az” diye cevap verdi. Allah ona: “Hayır! yüz sene kaldın. İşte yiyeceğine ve içeceğine bak henüz bozulmamış. Bir de merkebine bak! (Kemikleri nasıl birbirinden ayrılmış). Seni de insanlara canlı bir delil yapmak için öldürüp dirilttik. Hele o kemiklere dikkat et, onları nasıl birleştirip yerli yerine koyuyoruz, sonra da onlara et giydiriyoruz!” Böylece işin gerçeği kendisine tam mânasıyla belli olunca: “Artık pek iyi biliyorum ki Allah her şeye kadirdir.” dedi. {KM, Hezekiel 37,6}