KUR’ÂN; ANLAM VE MAHİYETİ

KUR'AN REHBERİ

 

Kur'an adı geçmektedir. Bu ad Kur'an'da 70 defa geçer. Kur'an kelimesi için iki ayrı kök gösterilir. Bunlardan biri, okumak anlamındaki kıraat; ikincisi toplamak, kompoze etmek anlamındaki karn köküdür.

 

Kur’an Nedir?

Allah’ın kendisine hitap ettiği en son peygamber, Hz. Muhammed (s.a.s.); insanlığa gönderilen son kitap ise Kur’ân-ı Kerîm’dir. (33/Ahzâb, 40) Kur’an, İslâm’ın ortaya koyduğu her tür inanma, düşünme ve davranma biçimlerini belirleyen tek temel dayanaktır. Hz. Peygamber, bu dayanağa istinaden ve onun doğrultusunda hareket etmiş, insanlara ulaştırmakla görevli olduğu bu mesajı öncelikle hayatında kendisi uygulayarak fiilî hâle getirmiştir. Bu hususta Hz. Âişe’nin şu tanıklığı yeterli ve anlamlıdır: “Allah Resulü’nün ahlâkı, Kur’an’dı.” (Buharî, Edeb 309; Müslim 1/514, 746; Hâkim, 2, 342) Bundan daha doğal bir sonuç olamazdı; zira genelde bütün elçiler, özelde de Hz. Peygamber, aldığı haberi/mesajı sadece duyurmakla görevli bir postacı değildir. Aldığı mesajı öncelikle kendi hayatına dinamik bir şekilde yansıtabilmelidir ki ancak o zaman söylediği ile eylediği arasındaki uyum gün gibi âşikâr olabilsin. Dolayısıyla “Kitab”ı, “peygamber”den kopuk ve ayrı bir metin olarak algılamak, en başta bu metnin kendisine ihânet olacaktır. Peygamber, insanlar için hem bir “uyarıcı”, hem de “en iyi model”dir. (33/Ahzâb, 21)

 

Kur’an’ın Tanımı

Allah’ın, Hz. Peygamber’e indirdiği Kur’an ile ilgili olarak çeşitli tanımlar yapılmıştır. Âlimler tarafından yapılan bu tanımlardan herbiri Kur’an’ın belirli yönlerini vurgulamaktadır. Bunlar arasından en kapsamlı olan tanım şudur: Kur’an; Hz. Muhammed’e vahiy yoluyla indirilmiş, mushaflarda yazılmış, Hz. Peygamber’den bizlere tevâtür yoluyla nakledilmiş, okunmasıyla ibâdet edilen, benzerini getirmekten insanların âciz kaldığı Allah kelâmıdır.

Bu tanımda yer alan temel özellikleri şimdi ayrıntısıyla ele alalım:

Allah’ın Kelâmı: Kur’an’ın en önde gelen bu niteliği, hiç şüphesiz onun sahip olduğu hakikatlerin ve bilgilerin kaynağına işaret etmektedir. Bu da ona inanmanın en temel gerekçesidir. Yaratan tarafından söylenmiş bir söz elbette ki diğer bütün sözlerin üstündedir ve bu özelliğinden dolayı bir kutsallık kazanır. Zira yaratan, diğer bütün lütuf ve ihsanlarına ilâveten, yarattığı insana tenezzül buyurarak söz söyleme lütfunda bulunmuş ve bu vesileyle de insan diğer yaratıklar arasında bir imtiyaza sahip olmuştur. Kur’an’ın, Allah’ın Kelâm’ı oluşunda dikkat edilmesi gereken bir husus da onun bir beşer tarafından uydurulmadığı, dolayısıyla da ihtivâettiği hakikatlerin herhangi bir beşerin ortaya koyabileceğinin çok ötesinde olduğudur. Kur’an’a, peygamber de olsa hiçbir insanın sözü karışmamıştır, karışamaz da: “Eğer o (peygamber), bize birtakım sözler isnat etmiş olsaydı onu sağ elinden yakalardık ve şah damarını koparırdık ve hiçbir iniz onu koruyamazdı.” (69/Haakka, 44-47)

Hz. Muhammed’e İndirilmiş: Bu ifade Allah’ın, daha önce başka peygamberlere indirmiş olduğu kitapları (Tevrat, Zebûr, İncil gibi) dışarıda tutarak yalnızca Peygamber Efendimiz’e indirilen vahyin Kur’an olarak isimlendirileceğini vurgulamaktadır. (2/Bakara, 185; 10/Yûnus, 37; 17/Isrâ, 73-75)

Mushaflarda Yazılmış: Mushaf terimi iki kapak arasında toplanmış sayfalar anlamına gelir ki Kur’an’ın elimizde tuttuğumuz kitap biçimini ifade eder. Kur’an, Hz. Peygamber’den sonra kitap hâline getirilmiş; ezberlenmesinin yanı sıra yazıya da geçirilerek günümüze kadar ulaştırılmıştır.

Tevâtür Yoluyla Nakledilmiş: Bir haber veya sözün, bir araya gelerek yalan söylemeleri mümkün olmayan çok sayıda kimse tarafından aynı şekilde aktarılmasına tevâtür denir. Kur’ân-ı Kerîm, mushaflarda yazılı olmasının yanı sıra ayrıca ezberlenmiş ve insanlarca kuşaktan kuşağa şifâhen/sözlü olarak da aktarılmıştır. Kur’an, bu özelliğiyle yeryüzünde hiçbir kitaba -ne İlâhî, ne de insanî hiçbir kitaba- nasip olmayan bir ayrıcalığa sahiptir.

Okunuşuyla İbadet Edilen: Kur’an, insan hayatının her alanıyla ilgili temel ilkeleri ortaya koyarak bunların uygulanmasını talep eder. Bununla birlikte Kur’an bir ibâdet dilidir de aynı zamanda. Onun içindir ki namazın, namaz olması Kur’an’dan bir parçanın -kişinin güç yetirebildiği kadarının- (73/Müzzemmil, 20) okunmasıyla mümkündür. Kur’an dışında bir şeyin okunması bu şartı yerine getirmez.

İnsanları Âciz Bırakan: Kur’an, hem lâfız hem mana hem de bu ikisinin oluşturduğu nazım/düzen/armoni itibarıyla bir bütünlük oluşturur. Gerek indiği dönemde gerekse sonraki dönemlerde ne lâfız ne de mânâ açısından onun benzeri bir kitap meydana getirilmemiştir, getirilememiştir. Kendisinin İlâhî kaynaklı olduğunu iddia ederken Kur’an, bir sûresinin benzerini getirmelerini isteyerek hasımlarına meydan okumuş, bunu yapamadıklarını ve de yapamayacaklarını kesin bir dille ifade etmiştir. (2/Bakara, 23-24; 11/Hûd, 13; 17/Isrâ, 88; ayrıca Bk. 15/Hicr, 9) Kur’an’ın bu özelliği, onun en son kitap oluşunu ve Kıyâmete kadar da bu şekilde devam edeceğini göstermektedir.

 

Kur’an’ın Diğer İsimleri

Kur’an’ın altmış kadar ismi olduğu belirtilir. Bunların hepsi Kur’an’da mevcut olan ve genelde Kur’an’ın özelliklerinin anlatıldığı kullanımlardan çıkarılmıştır.

Belli başlıcaları şunlardır:

Kitab: “Elif. Lâm. Mim. Bu kitab ki, kendisinde hiç şüphe yoktur; muttakîler için bir kılavuzdur.” (2/Bakara, 1-2)

Tenzîl (İndirilme): “Şüphesiz bu, âlemlerin Rabbi tarafından tenzîldir.” (26/Şuarâ, 192)

Vahiy (Bildirim): “Bu bildirilen vahiyden başka bir şey değildir.” (53/Necm, 4)

Kelâmullah (Allah’ın Kelâmı): “Ve müşriklerden biri senin korumana başvurursa onu koruma altına al, olur ki böylece kelâmullahı işitir.” (9/Tevbe, 6)

Zikr (Hatırlatma): “Muhakkak ki Zikr’i Biz indirdik ve şüphesiz onun koruyucuları da Biziz, Biz.” (15/Hicr, 9)

Furkan (Hakkı bâtıldan ayıran): “Bütün insanlığa bir uyarıcı olsun diye kuluna furkânı indiren ne yücedir!” (25/Furkân, 1)

Hüdâ (Rehber, kılavuz, hidâyet): “Muhakkak Rabbinizden size apaçık bir kanıt, bir hüdâ, bir rahmet geldi.” (6/En’âm, 157)

Rahmet: “Muhakkak ki bu (Kur’an), hidâyet ve inananlar için rahmettir.” (27/Neml, 77)

Şifâ: “Ey insanlar! İşte Rabbinizden size bir öğüt, kalplerdekiler için bir şifâ ve inananlar için bir hidâyet ve rahmet geldi.” (10/Yûnus, 57)

Mev’iza (Öğüt): “Gerçek şu ki biz size apaçık âyetler, sizden önce geçip gitmiş toplumlardan bir ders ve müttakîler için bir mev’iza indirdik.” (24/Nûr, 34)

Hikmet: “Evlerinizde okunan Allah’ın âyetlerini ve hikmeti hatırlayın.” (33/Ahzâb, 34)

Rûh: “İşte sana da kendi buyruğumuz altında rûhu vahyettik.” (42/Şûrâ, 52)

Ahsenü’l-Hadîs (Sözün en güzeli): “Allah, sözün en güzelini, birbirine benzer, ikişerli bir Kitap hâlinde indirdi. Rablerinden korkanların, ondan derileri ürperir, sonra derileri ve kalpleri Allah’ın zikriyle yumuşar. İşte bu Allah’ın rehberidir. Dilediğini bununla yola iletir. Ama Allah kimi sapkınlığında bırakırsa artık ona yol gösteren olmaz.” (39/Zümer, 23)

Belâğ (Duyuru): “Bu, onunla uyarılsınlar; O’nun yalnız tek tanrı olduğunu bilsinler ve sağduyu sahipleri öğüt alsınlar diye insanlara yapılmış bir duyurudur.” (14/Ibrâhîm, 52)

Beyân (Açıklama): “Bu, insanlara bir açıklama, korunanlara yol gösterme ve öğüttür.” (3/Âl-i Imrân, 138)

Burhân (Delil): “Ey insanlar, size Rabbinizden delil geldi ve size apaçık bir nur indirdik.” (4/Nisâ, 174)

Emr (Buyruk): “Bu, Allah’ın size indirdiği buyruğudur. Kim Allah’tan korkarsa onun kötülüklerini örter ve onun mükâfatını büyütür.” (65/Talâk, 5)

Hablullah (Allah'ın ipi): “Ve topluca Allah’ın ipine yapışın, ayrılmayın; Allah’ın size olan nimetini hatırlayın: Hani siz birbirinize düşman idiniz, kalplerinizi uzlaştırdı. Onun nimetiyle kardeşler hâline geldiniz. Siz ateşten bir çukurun kenarında bulunuyordunuz, sizi ondan kurtardı. Allah size âyetlerini böyle açıklıyor ki yola gelesiniz.” (3/Âl-i Imrân, 103)

Hâdî (Rehber, kılavuz): “Gerçekten bu Kur’an en doğru yola iletir ve iyi işler yapan mü’minlere, kendileri için büyük bir ecir olduğunu müjdeler.” (17/Isrâ, 9)

Hikmet: “Bunlar üstün hikmettir! Ama uyarılar fayda vermiyor.” (54/Kamer, 5)

en-Nebeü’l-Azim (Büyük haber): “De ki: “O, büyük bir haberdir.” (38/Sâd, 67)

Nûr (Aydınlık): “Artık Allah’a, Elçisine ve indirdiğimiz nûra inanın. Allah yaptıklarınızı haber almaktadır.” (64/Teğâbün, 8)

Risâlet (Mesaj): “Onlara bir âyet gelince: ‘Allah’ın elçilerine verilenin aynısı bize de verilmedikçe katiyen inanmayız!’ dediler. Allah, risâletini koyacağı yeri bilir. Suç işleyenlere Allah katında bir aşağılık ve yaptıkları hileye karşı çetin bir azap erişecektir.” (6/En'âm, 124)

Tafsîlü’l-Kitab (Kitabın açıklaması): “Bu Kur’ân, Allah’tan başkası tarafından uydurulacak bir şey değildir. Ancak kendinden öncekinin doğrulaması ve kitabın açıklamasıdır. Onda asla şüphe yoktur. Âlemlerin Rabbi tarafından indirilmiştir.” (10/Yûnus, 37)

Tasdîku’l-Kitab (Kitabı doğrulayan): “Elbette onların hikâyelerinde akıl sahipleri için ibret vardır. Kur’ân uydurulacak bir söz değildir; ancak kendinden öncekinin doğrulaması, her şeyin açıklanması; inananlar için bir kılavuz ve rahmettir.” (12/Yûsuf, 111)

Tezkira (Hatırlatma): “Kur’an korunanlar için bir hatırlatmadır.” (69/Haakka, 48)

el-Urvetü’l-Vüskâ (Sağlam kulp): “Dinde zorlama yoktur. Doğruluk, sapıklıktan seçilip belli olmuştur. Kim tağutu inkâr edip Allah’a inanırsa muhakkak ki o, kopmayan sağlam kulpa yapışmıştır. Allah işitendir, bilendir.” (2/Bakara, 256)

Kur’an’ın bu isimlerinde iki önemli hususiyet dikkati çekmektedir. İlk dört maddedeki isimler Kur’an’ın mâhiyeti, tabiatı ve yapısını nitelerken daha sonrakiler onun muhtevası hakkında bilgi vermektedir. Başka bir ifadeyle, ilk dört madde Kur’an’ın kaynağı ve nasıl bir hitap olduğuyla, diğerleri ise onun insanlar üzerinde/arasında gerçekleştirdiği işlev ve görevleriyle ilişkilidir

 

Kur’an Hakkında Özet Bilgi

Kur'an; âlemlerin Rabbi tarafından son peygamber Hz. Muhammed (s.a.s.)'e indirilen kitabın en çok söylenen ismidir. Kur'an'ın diğer isimlerinden bazıları da şunlardır: Zikir, Furkan, Mushaf, Kitabu'l-Mübin, Kelâmullah, Nur, Hüdâ, Şifa, Mev'ize... Bazı müfessirler, Kur'an veya Kitaba sıfat olarak gelen tabirleri de sıralayarak, bu isimlerin sayısını yüze kadar çıkarmışlardır.

Kur’ân-ı Kerim, yirmi üç senede peyderpey nâzil olmuştur. Kitab'ın hepsi bir defada indirilmemiştir. Kur'an, bölüm olarak 114 sûreye ayrılır. Bu sûrelerin hepsi aynı uzunlukta değildir. Elli sayfalık bir sûre olduğu gibi, bir satırlık sûre de vardır. Sûreler de âyetlere ayrılır. En kısa sûre üç âyet, en uzun sûre de iki yüz seksen altı âyettir. Âyetlerin uzunlukları da eşit değildir. Bir sayfalık bir âyet olduğu gibi bir kelimelik âyetler de vardır. Kur'an, sayfa adedine göre de cüzlere ayrılır. Her cüz yirmi sayfadır. Kur'an, toplam otuz cüzdür. Her cüz de kendi içinde dört hizb'e ayrılır. Her hizb, beş sayfadır.

 

Kur’an Konuları

Kur'an'ın dış yapısıyla ilgili bu bilgileri verdikten sonra içyapısına, konularına geçebiliriz. Kur'an, ülûhiyet ve ubudiyet konularını içerir. Rabbimiz ve sıfatları, yaratıklar, özellikle de insan ve onun Rabbiyla ve diğer yaratıklarla ilişkileri Kur'an'ın ana konusudur. Kur'an, Rabbimizın bize mesajları olduğu için, konuları da kul ile Rab arasındaki ilişkiler bağlamında, kulun varlık âlemindeki konumu, kendisini yaratan Rabbin özellikleri, insanın ilişki içerisinde olduğu ve olabileceği her şeyi içermektedir. Kısaca maddeler halinde sıralayacak olursak:

Allah Teâlâ,

İnsanlar,

Tabiat ve evren,

Rasûller, Nebîler ve iyi kulların örnekliği,

Toplum ve Tarih,

Göremediğimiz, fakat etkilendiğimiz varlıklar (melek, cin),

Kötülük örnekleri, isyancı kullar (şeytan, Fir'avun, Karun, Ebû Leheb, kâfirler, müşrikler, zâlimler, fasıklar, münâfıklar...),

Helâklar, Kıyâmet, âhiret, cennet, cehennem,

Allah'ın gönderdiği kitaplar ve konuları,

İnsandan yapması istenen emirler, tavsiyeler; yapmaması istenen yasaklar, uyarılar ve sakındırmalar,

Dünya, evren ve hayatla ilgili hükümler.

Rasûlullah (s.a.s.) bir toplum içinde yaşıyordu. Onlardan biriydi. Ancak ona vahy olunuyordu. O da aldığı vahyi açıklıyor, insanları buna çağırıyordu. Ona iman edenler, karşı çıkanlar oluyordu. Rasûl (s.a.s.) bu şekilde toplum içinde 23 yıl yaşadı. Bunun 13 yılını Mekke'de; 10 yılını Medine'de geçirdi. Kur'an bu süre içerisinde peyderpey nâzil oldu. Onun ölümü ile birlikte Bu Kitap tamamlanmış oldu.

Kur'an'daki âyetlerin olaylarla iç içe nâzil olduğunu bilmemiz bize Kitabın indiği toplum ve çevreden bağımsız anlaşılmayacağı gerçeğini öğretir. Zira o bir toplum hareketine öncülük etmiş, yönlendirmiş Kitaptır. Onu masa başı kitabı olarak ele almak yanlış sonuçlara götürür.

İlâhî vahy insana ve içinde yaşadığı topluma hitap etmektedir. Onu anlayacak, hayata geçirecek, toplum düzeni olarak bir sisteme dönüştürecek insandır. Bu Kitap'ta insanın düşünce, duygu, irade ve ünsiyet gibi yeteneklerini harekete geçirici âyetler vardır. Bu yeteneklerini kullanan insan, toplum içinde diğer insanları da etkileyecek, Şeytanın ilhamına kulak verenlerle Allah'tan gelen vahy ile mücâdele edecek; canını, malını bu yolda feda edecektir. Böylelikle İlâhî vahye olan bağlılığını ve imanını ispat etmiş olacaktır. Mücâdele, Allah'ın sözünün Şeytanın sözüne galebe çaldığı, ilâhi vahyin toplumda "ekber" hale geldiği âna kadar devam edecek, sonra dünyadaki tüm toplumlarda da bu ilâhi hedef gerçekleşinceye kadar sürecektir. İşte Allah'ın kitabı Kur'an, bütün bunları yapacak insana-topluma hitap etmektedir. İnsan bu mücâdele içinde yetişecek, olgunlaşacak, kemal noktasına ulaşacaktır.

Kur'an, Hz. İsa'dan 610 yıl sonra yeni ve son bir Rasûl (s.a.s.) ile başlayan zulumattan nura çıkış hareketinin kılavuz kitabıdır. 23 yıl süren bir devrim hareketinin yol gösterici metinlerinin (âyetlerinin) bir araya getirilmesiyle oluşmuştur. Bu açıdan Kur'an 23 yıllık bir toplumsal değişme mücâdelesi içinde anlaşılabilir. Âyetlerin inmesiyle beraber Rasûlullah harekete geçmiş, içinde yaşadığı toplumu bu âyetlerle değiştirmek için gece gündüz çalışmıştır. Nihâyet çağrısı kendi doğup büyüdüğü Mekke'de değil; Medine'de yankı bulmuştur. Orada toplumun lideri olarak Peygamberliğine devam etmiş, 10 yıl içinde insanlık için örnek bir toplum modeli kurulmuştur. Bu esnada yüzlerce âyet nâzil olmuş, ilk günden son güne kadar harekete sürekli Kur'an rehberlik etmiş, Rasûlullah da uygulamış, âyetlerin pratiğe geçirilmesinde Kur'an'ın mücessem bir ifâdesi olmuştur.

Kur'an, Peygamberimiz'in en büyük mûcizesidir. Diğer mûcizeler, belirli bir zamanda ve belirli bir yerde yaşayan sınırlı sayıdaki insanın şahid olduğu olağanüstülükler olduğu halde; Kur'an, her coğrafyada, Peygamberden sonra her tarih diliminde yaşayanlar için apaçık görülen bir mûcizedir. Edebiyat yönüyle mûcizedir, benzerinin yazılamayacağı için mûcizedir, problemlere çözüm getirip ölümcül hastalıklara şifa olduğu için mûcizedir, evrensel hakikatleri ihtiva etmesi yönüyle mûcizedir. Değiştirilmesi gerekmeyen, eskimeyen ve en âdil kanunları içermesi yönüyle mûcizedir.

Tarih, coğrafya, cinsiyet, maddi farklılıklara rağmen tüm insanları her yönüyle kuşatması, her topluma ve her bireye çıkış yolları göstermesi yönüyle mûcizedir. Okunmasıyla, kolay öğrenilmesiyle, okunuşunda ruhları arındıran, dinlendiren âhengi, musikisi ile ruhları huzura kavuşturan, gönülleri titreten nağmeleriyle mûcizedir. En çok okunan kitap olması, en çok ve en kolay ezberlenen kitap olması yönüyle mûcizedir. Anlamlarının derinliğiyle mûcizedir. En doğru, en güzel kelâm olması, bıktırmaması, okundukça güzelliğinin artması yönüyle mûcizedir. Bitmeyen hazineleriyle, gaybdan verdiği haberlerle mûcizedir...

Bütün mûcizelerinin yanında Kur'an, tarihin akışını değiştirmiş, en köklü değişiklikleri gerçekleştirmiş, en sağlam nizamı oluşturmuş, pratikte muhteşem meyvelerinin görüldüğü, her isteyene nimetlerini sunan bir ağaçtır. Kendisine yönelenlere sırlarını açan, hazinelerini saçan gökten inen muazzam bir sofradır. Göklere doğru tırmanmak, yükselmek isteyenlere Allah'ın uzattığı kopmaz bir iptir. Tarihin şahid olduğu en büyük devrim, Kur'an'ın gerçekleştirdiği inkılâbdır. Kur'an, kişileri kısa zamanda, tepeden tırnağa değiştirdiği gibi; toplumları da nuruyla ihya etmiş, diriltmiş, değiştirmiş, dönüştürmüştür.

Fert planında sözgelimi, Ebû Cehil'in samimi arkadaşı, eli silâhlı katil adayı Ömer, Peygamber'i öldürmeye giderken kendisi dirilmiş, dinlediği Kur'an onu bir anda değiştirivermiştir. Kızını toprağa diri diri gömen Ömer, Kur'an sâyesinde insanları ihya eden, karıncayı ezmemek için yere dikkatli basan merhamet ve adalet timsali Hz. Ömer oluvermiş. Fert planında tek tek yaşanan bunun gibi sayısız örnekler yanında, Kur'an, toplumu da, düzeni de kökten değiştirmiştir. Kabile halinde yaşayıp, sık sık birbirlerine saldıran, o güne kadar tarihte ciddi varlık gösteremeyen, devlet ve medeniyet nedir bilmeyen baldırı çıplak insanlar, Kur'an'ın gerçekleştirdiği inkılâp sâyesinde çok kısa bir zaman içinde üç kıtada at koşturan, en büyük devlet ve medeniyet olmuşlar.